HAYAT TARZI STRES VE KRONİK AĞRILAR

Sigara Kullanımı

Araştırmalar, sigara ve kronik omurga ağrıları arasında bir dizi bağlantı olduğunu göstermiştir. Bazı çalışmalar, sigara içenlerin içmeyenlere göre daha fazla sırt ağrısı geliştirmeye yatkın olabileceğini bildirmektedir.

Bazı araştırmacılar, uzun süreli sigara içenlerde, omurlararası disklerin vasküler ve hematolojik değişiklikler nedeniyle yetersiz beslendiğine inanmaktadır. Araştırmacılar, vertebra ve vertebral diskin normal olarak sınırlı bir kan kaynağına sahip olduğunu ve kronik sigara içicilerinde meydana gelen kan akışındaki azalmayı telafi edemediklerini belirtmektedir.

Obezite

Bazı çalışmalar obezitenin sırt ağrısının gelişme riskini artırdığını göstermiştir. Omurga cerrahisinde sonuç odaklı araştırmalarında – obezite (ideal vücut ağırlığının %50 nin üzerinde olma durumu olarak tanımlanmıştır), bu araştırmalardaki sonuçların bilimsel tahminine en önemli ölçüde katkıda bulunan tek “medikal” risk faktörü olarak obezite görülmektedir. Sırt ağrısının kronikliği, önceki ameliyatların sayısı veya yapılan ameliyatın türünden ziyade obezlik hali daha güçlü bir belirleyici olarak kabul edilir.

Fiziksel Egzersiz

Zayıflamadan önce fiziksel egzersiz yapan kişilerde -genel olarak kronik ağrılı hastalarda- daha iyi sonuç verdiği görülmüştür. Düzenli fiziksel egzersizin omurga cerrahisinin sonucunu büyük ölçüde geliştirebileceğine dair kanıtlar da vardır.

Alkol Kullanımı

Bazı bireyler, alkol kullanımını devam eden stresleriyle baş etme, ağrılarını dindirme, uyku kaybı ve anksiyete gidermek için tedavilerinin yerine geçecek bir mekanizma olarak arttırabilir. Ancak bu, vücudun iyileşme kapasitesini azaltabilir, uyku bozukluğunu şiddetlendirebilir, anksiyete ve depresyonu artırabilir.

Sağlık Algısı

Araştırmalar, bireylerin kendi akranları ile karşılaştırıldığında kendilerinin olumsuz sağlık algı durumunun, hem erkeklerde hem de kadınlarda sırt ağrısının gelişimini büyük ölçüde artırdığını göstermiştir. Olumsuz sağlık algısına sahip olan bireylerde daha yüksek, daha kalıcı ve daha rahatsız edici ağrı şikayetleri daha fazla gözlemlenmiştir. Bu nedenle sağlık alışkanlıklarının iyileştirilmesi ve bireyin sağlık durumlarına ilişkin algısı geçerli ve yapıcı bir baş etme stratejisi olarak var sayabiliriz.

Stres

Stresin, yara iyileşmesini etkileyebilecek olan bağışıklık ve nöroendokrin fonksiyonunu etkilediği bulunmuştur. Bağışıklık fonksiyonu doku hasar onarımının erken aşamalarında kritik bir rol oynar. Kronik stres altında olan cerrahi hastalar, yaranın iyileşmesini geciktirir ve enfeksiyon riskini artırır. Bu bulgular, cerrahi hastalardaki kronik ağrının gelişimiyle ilişkilidir, ancak aynı zamanda kanser tedavisi gören hastalar için de stresden korunmak bilhassa önemlidir. Stres durumunu iyi yöneten hastaların hem iyileşme süreleri azalmış hem de tedaviye uyumları artmış olduğu araştırmalarla teyit edilmiştir.

Anksiyete (Klinik Kaygı) Ve Depresyon (Klinik Çökkünlük)

Anksiyete ve depresyonun kronik ağrı gelişme riskini arttırdığı bilinmektedir. Ayrıca kronik ağrıların iyileşmesini de zorlaştırabilir. Anksiyete ağrı algısını arttırır, ağrıya odaklanma ve ağrıyla ilişkili aktivitelerden kaçınmaya yol açabilir. Depresyon, bireylerin kendileriyle olumsuz konuşmaya iter ve herhangi bir engel ortaya çıktığındaysa onları sanki hep kalıcıymış gibi algılanmasına sebep olur. Ayrıca depresyon problem çözme becerisini engelleyerek umut ve yaşam sevincininin azalmasına da sebebiyet verebilir. Bu da kronik hastalıkların tedavisine olan bağlılığı azaltabilir ve hatta bazı durumlarda tedaviyi red etme durumu bile gözlemlenebilir.

Travma Ve Ağrının Anlamı

Araba kazaları veya iş kazası sonrası meydana gelen kronik ağrılar, olayın hatırlatıcısı olarak algılanarak duygusal tepkileri tetikleyebilir. Bir bireyin geçmişinden gelen olaylar yeniden canlanabilir ve kişinin acı deneyimlerine katkıda bulunabilir. Araştırmalar, bir bireyin bir önceki zarara ilişkin nasıl bir mahremiyete sahip olduğunu daha sonraki başa çıkmanın öngörüsü olarak kabul etmektedir.

Ağrı Yönetimi

İnsanlar yaşamın zorluklarına karşı koyma ve uyum sağlama becerilerine göre önemli ölçüde farklılık gösterir. Birçok insan kronik ağrılarının etkileriyle başa çıkmak için yetersiz kaynaklara sahiptir. Bu nedenle ağrıları için bir çare aramaya odaklanırlar. Maalesef tüm acıları iyileştirmek için tek bir strateji yada teknik yoktur. Ağrı Yönetimi düşündüğünüz gibi ağrısız olmakla veya ağrıdan tamamen kurtulmakla ilgili değildir. Bu acıya rağmen başa çıkmayı ve işlevsel olmayı öğrenmek demektir. Psikolojik faktörler, bir bireyin ağrıyı etkili bir şekilde yönetme yeteneğini geliştirmek veya engellemekte önemli bir rol oynar.

Değerlendirme

Bireylerin ağrılarını ve yaşam öyküsünün geliştiği bağlamı göz önünde bulundurarak, etkili bir destek için kişiye özel tedaviyi düzenlemeye yönelik tam bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Psikolojik değerlendirici ölçekler, mevcut ağrı düzeylerini, fiziksel işlevsellik düzeyini, anksiyete/depresyon ve diğer psikolojik güçlükleri belirlemek için kullanılır. Daha sonra bir tedavi planı tasarlanabilir. Kişinin yönetiminde yer alan diğer destekçi kişilerle irtibat kurmak iyi bir sonucu sağlamak için gereklidir. Bireyin yakınları ile birlikte onların doktorları, ağrı uzmanları, fizyoterapistleri, rehabilitasyon sağlayıcıları, cerrahları da bu destek mekanizmasına dahil olabilir.

Çözüm

Ağrı yönetimi, değerlendirmeyi takiben bireye göre uyarlanır ve danışanla beraber plan yapılır. Çözüme yönelik plan şunları içerebilir:

  • Psiko-eğitim – kronik ağrının anlaşılmasını ve aktif yönetim ihtiyaçlarını belirlemek.
  • Sinir sistemi ve ağrı sistemi arasındaki bağlantının yeniden canlandırılması. Duygusal sorunlar ve kayıplarla baş etmenin ve kronik ağrı ile hayata uyum sağlamanın önemi.
  • Yaşam tarzı faktörlerinin düzenlenmesi – ilgili konuları ele almak ve değiştirmek için teşvikler örn. sigara, kilo, egzersiz, alkol.
  • Rahatlama egzersizleri eğitimi – bu, kas gerginliğini azaltmakla beraber uyku, anksiyete ve ağrıyı iyileştirmeye yardımcı olması hedeflenir.
  • Bilişsel Davranışsal, Çözüm Odaklı, Mindfulness (Bilinçli Farkındalık) terapileri gibi kanıta dayalı yaklaşımlarla anksiyeteye (kaygılarınıza), ruh halinize ve acıya katkıda bulunan olumsuz konuşma, inanç ve tutumlarla başa çıkmayı desteklemek. Bunları ele almak, umut, direniş, yapıcı başa çıkma ve hayat kalitenizi arttırmak hedeflenir.

Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman tedavinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, herhangi tedaviye başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmemekle birlikte kurumumuz hiçbir şekilde bu bilgilerden doğabilecek sorunlardan dolayı sorumlu değildir.